9 Kasım 2015 Pazartesi

Tükenmişlik Üzerine

   
     Son üç yıldır çalıştığım Çalışan Destek Programı kapsamında farklı şirketlere farklı konu başlıklarıyla ilgili seminer ve söyleşiler düzenliyorum. Eylül, Ekim ve Kasım süresince de Ericsson ve Siemens'te son iki ayda toplamda 7 kez Tükenmişlik Sendromu söyleşisi yönettim Örgütsel Psikolog benim de çok sevgili arkadaşım Sibel Karamaraş ile.. Bu şirketlerde tükenmişlik görece çok yaşandığından değil, daha ziyade çalışanlarının zihinsel ve duygusal iyilik hallerine, farkındalık düzeylerine verdikleri önemden dolayı bizi davet ettiler.
     Bu yazıyı daha anlamlı kılabilmesi amacıyla sizlerle de tükenmişliğin benim için en anlamlı tanımını paylaşmak isterim. Tükenmişlik Sendromu işi gereği yoğun duygusal taleplere maruz kalan ve sürekli diğer insanlarla yüz yüze çalışmak durumunda  olan kişilerde görülen
•  fiziksel bitkinlik,
•  uzun süreli yorgunluk,
•  çaresizlik ve umutsuzluk duygularının,

yapılan işe, hayata ve diğer insanlara karşı olumsuz ve alaycı tutumlarla yansıması ile oluşan bir sendrom’dur.
Buna bağlı olarak biz de söyleşilerimizde tükenmişliğin ne olduğunu, nelerin tükenmişlik hissini beslediğini, tükenmeye direnme konusunda yaşadığımız zorlukları ve baş etme mekanizmaları üzerine konuştuk. Bu konuşmalarda benim için dikkat çekici olan bir kaç noktayı paylaşmak istiyorum sizlerle.
     Birincisi; insanımızın tükenmişlik konusunda bilgisinin ve haliyle buna bağlı kendi olası tükenmişlikleri ile ilgili farkındalıklarının beklenenden çok düşük olduğuydu. Tükenmişlik kavramı çoğumuz için hala Meryem Uzerli'nin Muhteşem Yüzyıl'dan kaçıp Almanya'ya gitmesi seviyesinde. Çok da haksız sayılmazlar çünkü bu konuda farkındalığı artırmaya, insanı konuyla ilgili düşünmeye çeken şirket ve yönetici sayısı ve bu konuda yayınlanan Türkçe araştırma hala yeterli sayıda değil. İkinci nokta tükenmişlik kavramının kaygı, depresyon, stres ve işkolizmle ne kadar karışıyor olduğu. Birbirlerinden çok farklı kavramlar olmadıkları, hatta birbirini besleyen sendromlar olduğu çok doğru ancak dilimiz sürekli olarak "tükendim" ya da "stresliyim" kelimelerine o kadar alışmış ki ciddi bir kaygı ya da depresif duygulanımı gözden kaçırıyor olabiliriz. Bu sebeple söyleşilerimizde de bu kavramlar arası geçişkenliği ve farklılıkları konuşmak anlamlı oldu.
     Bir üçüncü dikkat çeken nokta ise tükenmişlik sendromu gibi meslek hastalığı olarak tabir edilen sendromların sebeplerinin tamamen organizasyonel etkenler olarak düşünülmesi. Artan iş yükü, motivasyon ve ödül eksikliği, iş tanımı belirsizliği gibi faktörlerin tükenmişliği çağırdığı gerçeğini inkar etmemekle beraber atladığımız bir nokta var ki o da kişisel sebeplerimiz. Ev ve sosyal yaşamımızdaki ilişkisel problemlerimiz, mizacımız, kişilik örüntümüz gibi faktörlerin de bu sürece kuvvetli bir zemin hazırlayabileceği gerçeği.. Suçu tamamen organizasyonel faktörlere atmadan önce bu süreçteki kendi rollerimizle ilgili de düşünmekten biraz geri kalıyoruz gibi. Son ve en önemli noktalardan biri kişilerin gerek tükenmişlik gerek farklı bir zorlantıyla ilgili "hap bilgi" ihtiyaçları. "Peki ne yapacağız o zaman?" "Tükenmişlikle nasıl baş edeceğiz?" gibi sorular çok sık duyduğumuz çok da haklı sorular. İnsanlar bu gibi süreçlerle baş edebilmek için formül ihtiyacındalar. Kişilere tabi ki sürecin yönetimiyle ilgili herkese faydalı olabileceğini düşündüğümüz bilgiler paylaşmaktan geri kalmadık amma velakin kendi içsel süreçlerini daha derinlemesine keşfetmek ve baş etmekle ilgili kendilerine özgü yöntemler bulmak için alabilecekleri bireysel psikoterapi desteğini önerdiğimizde bir ayaklarının geri geri gittiğini görebildik. Matematik formülleri gibi elimizde reçetelerimiz var ve paylaşmıyoruz zannedilebiliyor. Oysa herkesin yaşadığı zorluk ve buna bağlı reçetesi birbirinden çok farklı. Sizin reçeteniz için sizinle çalışmamız lazım dediğimizde bir hayal kırıklığı görmüyor değiliz. Belli ki hala daha bireysel psikoterapi / psikolojik danışmanlık desteklerini kendimiz için almak konusunda yeteri kadar aktif ya da istekli değiliz. Konu evliliğimiz ya da çocuklarımız olduğunda destek için çok zaman kaybetmiyoruz ancak konu kendimiz olduğunda biraz ihmalkarız..
     Özetlemek gerekirse tükenmişliğin ne olduğu ve ne olmadığı, bu süreci besleyen etkenler ve baş etme mekanizmalarıyla ilgili konuşmak kadar bu süreçte kendi farkındalığımızı sorgulama ve o farkındalığı artırmakla ilgili harekete geçme konusu büyük bir öneme sahip. Öyle ki; biliyorsak farkındaysak korunabiliriz.
    Sevgiler